Müslümanlar için hazırlanan sitenin tek amacı, adı islam olan dinlerin içinden gerçek dini almak gerisini çöpe atmaktır.
   
 
  TENKİD10

218- İbnu Abbâs radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Gurbette ölmek şehitliktir.” (K.S.6498 C.17 S.151 Akçağ 1993 alın tası İbn-i Mace 1614 ).

219- Hz. Ebû Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kim hasta halde ölürse şehit olarak ölmüştür ve kabir azabından korunmuştur, sabah akşam cennetten rızıklandırılır.” (K.S.6499 C.17 S.151 Akçağ, alıntısı İbn-i Mace 1615.)

Görüldüğü gibi, şehitlik kavramını saptırmak için birçok hususları şehitlik olarak tanımlamışlardır. Öyle ki, İshalden ölen bir kimse için şehit dedikleri gibi, herhangi bir hastalıktan ölene de şehit demişlerdir. Hatta gurbette ölmeye de şehitlik demişlerdir. Bu tanımlamalara göre, Müslüman olan bir kimsenin şehit olarak ölmemesi imkansız hale gelmiş olmaktadır, dolayısıyla Müslüman olarak ölen herkes şehittir iddiasındalar. Zira insanlar ya bir kaza geçirerek veya hastalanarak, evinde veya gurbette ölmektedirler, hasta hane de ölme olayını rivayetlerine eklememelerinin nedeni, hasta hane diye bir şeyin varlığından pek haberdar olmamalarından olsa gerektir. Hal böyle olunca şehit olmak için, Allah yolunda savaşıp katl olunmanın mecburiyeti kalmamış olmaktadır. Bu iddiada olanlara o zaman şunu sormak lazım, örneğin: alkol veya uyuşturucu alması nedeniyle veya zina edip zührevi hastalık kapan bir kimse bu hastalıktan öldüğünde, günah işlediği anda ölmesi de gerekmez, faraza altı aylık bir tedaviden sonra ölürse şehit mi olmuş olmaktadır? Bu gibi iddialar, Kur’an’dan çok uzak iddialardır. Kur’an’da şehitlik konusunda şöyle denmektedir, mealen:

- Allah, müminlerin mallarını ve canlarını cennet kendilerinin olmak üzere satın almıştır. Allah yolunda savaşırlar, katlederler ve katledilirler. Bu , Allah’ın üzerine bir borçtur. Gerek Tevrat’ta, gerek İncil’de, gerek Kur’an’da (Allah, yolunda çarpışanlara cennet vereceğini vadetmiştir) Allah’tan daha çok ahdini yerine getiren kim olabilir? O halde O’nun la yaptığınız bu alışverişinizden ötürü sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kurtuluştur. 9/111

Görüldüğü gibi, Allah’ın şehitlik vadi kendi yolunda mallarıyla, canlarıyla savaşıp katlonunanlaradır. Yoksa evinde ishalden ölenlere değildir.

220- Talha İbnu Ubeydullah radıyallahu anh anlatıyor: “Beli (kabilesinden) iki kişi Aleyhissalâtu vesselâm’ın yanına geldiler. İkisi beraber Müslüman olmuştu. Biri gayret yönüyle diğerinden fazlaydı. Bu gayretli olanı, bir gazveye iştirak etti ve şehit oldu. Öbürü, ondan sonra bir yıl daha yaşadı. Sonra o da öldü.” Talha (devamla) der ki: “Ben rüyamda gördüm ki: “Ben cennetin kapısının yanındaydım. Bir de baktım ki yanımda o iki zat vardır. Cennetten biri çıktı ve o iki kişiden sonradan ölene (cennete girmesi için) izin verdi. Aynı vazifeli zat, bir müddet sonra yine çıktı, şehit olana da (içeri girme) izni verdi. Sonra, adam benim için geri geldi ve: “Sen dön, senin cennete girme vaktin henüz gelmedi!” dedi. Sabah olunca Talha bu rüyayı halka anlattı. Herkes bu rüya(da şehit olan zâtın sonradan cennete girmesine) şaştı. Bu, Resûlullah’a kadar ulaştı, rüyayı ona anlattılar. (Dinledikten sonra) Aleyhissalâtu vesselâm:” Burada şaşacak ne var?” buyurdular. Halk: “Ey Allah’ın Resûlü!” Bu zat (din için) çalışmada öbüründen daha gayretli idi ve şehit de oldu. Ama cennete öbürü ondan evvel girdi” dediler. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Berikisi ondan sonra bir yıl hayatta kalmadı mı?” dedi. “Evet!” dediler. Aleyhissalâtu vesselâm: “Ve o ramazan idrak edip oruç tutmadı mı, bir yıl boyu şu şu kadar namaz kılmadı mı?” Halk yine: “Evet!” deyince, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Şu halde ikisinin arasında bulunan mesâfe gök ile yer arasındaki mesafeden fazladır!” buyurdular. (K.S. 7173 C.17 S.517 Akçağ 1993, alıntısı İbn-i Mace 3925. )

221-. ... Ubeyd b. Halid es-Sülemi’den; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.) iki adam arasında kardeşlik kurmuştu. Bunlardan biri (Allah yolunda) öldürüldü. Bir hafta ya da haftaya yakın bir zaman sonra da öbürü öldü. Onun cenaze namazını kıldık. Rasûlullah (s.a.) (bize onun hakkında)  “-Nasıl dua ettiniz?” diye sordu. Biz de;
-Ey Allah’ım! Onu bağışla ve kardeşi(nin derecesi)ne eriştir diye dua ettik. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.); (ilk ölenin) namaz(lar)ından sonra (ikinci ölenin kıldığı) namaz(lar), - (ilk ölenin) oruç(lar)ından sonra (ikincinin tuttuğu) oruç(lar)ı - (ilk ölenin hayırlı) amel(ler)inden sonra (ikinci ölenin işlemiş olduğu hayırlı) amelleri nerede. İkisi arasında gök ve ile yerin arası kadar (fark) vardır.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, K. El-Cihâd (15), Bâb 27 H.2524 C.9 S.520,521 Şamil 1988, diğer rivayet eden, Nesâi cenaiz 77. )

Bu rivayetlerle, Allah yolunda cihad etmeyenlerin, Cihad eden ve şehit olanlardan daha üstün olduğunu iddia ettiler. Şehit olmayan, daha fazla namaz kılması, oruç tutması ve sevaplar işlemesi halinde, bu amelleri dolayısıyla. Onunla şehit olan arasında gök ile yerin arası kadar derece farkı var dediler. Bu uydurma rivayetlerle Müslümanları Allah yolunda cihattan caydırmak istedikleri açıktır. Söylediklerinin doğru olmadığıyla ilgili olarak, Kur’an’dan mealen:

- Ey iman edenler, size ne oldu ki: “Allah yolunda topluca savaşa çıkın! Dendiği zaman yere çakılıp kaldınız? Yoksa âhireti bırakıp ta dünya hayatına mı razı oldunuz? Hal bu ki dünya hayatının geçimi, ahiretin yanında pek azdır. 9/38

Görüldüğü gibi, topluca savaşa çıkıldığında, (sakatlık v.s. Gibi mazereti olmadan) savaşa katılmamak demek, O kişinin dünya hayatına razı olduğu ve ahiret hayatını kayıp ettiği, yani cehennemlik olduğu manasındadır. Böyle bir durumda, kıldığı namaz veya tuttuğu oruçlar onu Allah’ın azabından kurtaramaz. Topluca savaşa çıkılmaya ihtiyaç olmayan durumlar da, yine, Allah yolunda cihad edenler, etmeyenlerden üstündür, şöyle ki, Kur’an’dan mealen:

- Müminlerden özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile, mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, mallarıyla canlarıyla cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kılmıştır. Gerçi Allah hepsine de güzellik va’detmiştir ama mücahitleri, oturanlardan çok daha büyük ecirle üstün kılmıştır. 4/95

Bu itibarla uydurdukları rivayetler, Kur’an’a uygun olmayıp, asılları yoktur.

222-. ... Abdullah b. Amr’dan; demiştir ki: Bir adam Peygamber (s.a.)’e gelerek;
- Ey Allah’ın Resûlü ben cihada çıkabilir miyim? dedi. (Peygamber (s.a.)’de );
“- Senin annen baban var mı?” diye sordu. (O kimse de);
- Evet diye cevap verdi (Bunan üzerine peygamber);
“- Öyleyse onların hizmetinde (bulunarak) cihâd et!” buyurdu. (Ebû Dâvûd, K.el-Cihâd (15), Bâb 31 H.2529 C.10 S.8 Şamil 1990, diğer rivayet edenler, Buhâri, cihâd 138, Edeb 3, Tirmizi cihâd 2; Müslim, birr 5. )

223- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Ey Allah’ın Resûlü, dedim, cihâdı amellerin en faziletlisi görüyoruz, biz de cihâd etmeyelim mi?” Şu cevabı verdi:
“Ancak, cihâdın en Efdal ve en güzeli hacc-ı mebrûrdur. Sonra şehirde kalmaktır”. Hz. Aişe der ki: “Bunu işittikten sonra haccı hiç bırakmadım. (Buhari, Hac 4, Cezâu’s-Sayd 26, Cihâd 1; Nesâi, Hacc 4,(5,113); K.S. 1163 C.5 S.278 Akçağ ) (“Sonra şehirde kalmak” cümlesi Buhari’de yok. )

Bu iki rivayette de müminleri cihâd dan uzaklaştırmayı ve cihâdın kavram olarak manasını karıştırmayı amaçlamışlardır, yoksa Hac ile Cihâd ayrı hususlardır, hele şehirde oturmanın ne Hacla nede Cihâd’la bir ilgisi yoktur. Bu rivayetleri uydurmalarının esas amaçlarından biri de müslümanların, kendi putperest toplumlarına karşı savaşmalarını engellemek içindir. Bu onların barışçıl, müslümanların saldırgan olduğundan değildir, kendileri saldırıp savaşa sebebiyet verdiklerinde karşılarında zayıf bir müslüman ordu olmasını istemelerindendir, yoksa İslam dininde asla saldırganlık yoktur.

Müslümanların kendileriyle değil de, ehli kitapla savaşmalarını teşvik için uydurdukları aşağıdaki rivayet kimlikleri açısından manidardır, Şöyle ki:

224- . ......... Sabit b. Kays Şemmas’dan; demiştir ki: Ümmü Hallad diye anılan bir kadın (yüzü) peçeli olarak Peygamber (s.a.)’e gelip şehit düşen oğlu(nun Allah yanındaki durumu)nu sordu. Peygamber (s.a.)’in (orada bulunan) Sahâbelerinden birisi (o kadına hitaben);
“- Oğlunu sormaya yüzün kapalı olarak mı geldin?” dedi. O da;
- Oğlumu kaybettiysem de utanma duygumu hiçbir zaman kaybetmeyeceğim, diye karşılık verdi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.);
“- Senin oğlun için iki şehit sevabı vardır” buyurdu. Kadın ;
- Ya Rasûlullah bu niçindir? diye sordu. (Hz. Peygamber de)
“- Çünkü onu kitab ehli öldürdü” cevabını verdi. (Ebû Dâvûd, K.el-Cihâd (15), Bâb 8 C.9 H.2488 S.457 Şamil 1988.)

Evet, yüzünü örttü diye suçlanan bir şehit anası ve Ehli kitab katletti diye, kendisine iki şehit sevabı verilen şehit iddiası, yani demek istiyorlar ki, Ehli kitapla savaşmak sevap yönünden iki misli daha fazladır. Bu tür iddialar İslam dininden uzak iddialardır.

225- ............ İbn Ömer’den demiştir ki:
Rasûlullah (s.a.) mücahit ve atı için birisi kendisine ikisi de atına (olmak üzere ganimet mallarından) üç pay vermiştir. (Ebû Dâvûd K.el-Cihâd (15), Bâb 143 C.10 H.2733 S.345 Şamil 1990, diğer rivayet edenler, Buhâri Cihad 51; Meğazi 38; Müslim Cihad 57; Tirmizi Siyer 6,8. )

226- ... (Ebû Umre’nin) babasından rivayet etmiştir ki: Biz dört kişi, yanımızda bir(er) atla Rasûlullah (s.a.)’in yanına gelmiştik. Bizden herkese bir hisse, her bir at için de iki hisse ayırdı.” (Ebû Dâvûd K.el-Cihad (15), Bâb 143 C.10 H.2734 S.347 Şamil 1990 )

227- Ümmü Harâm (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Deniz tutması sebebiyle (gemide) kusan kimseye şehit sevabı verilir. Boğularak ölene de iki şehit sevabı vardır”. (K.S. 1151 C.5 S.260 Akçağ, alıntısı Ebû Dâvûd Cihad 10,(2493) )

Mücahidin atı, mücahit ten iki kat daha değerlidir ve deniz tutmasından kusana bir şehit sevabı, boğularak ölene iki şehit sevabı verilir şeklinde uydurdukları rivayetlerin aslı olmayıp, hakaret kastıyla uydurulmuşlardır.
 
228-. ... Necde b. Nüfey’den; demiştir ki: İbn Abbas’a şu;
“Eğer topluca (savaşa) çıkmazsanız (Allah) size (acı bir şekilde) azab eder... (malindeki, Tevbe 39 ) âyeti sordum da;
- Onlardan yağmur kesildi. (Yağmur kesilmesi) onların azabıydı diye cevap verdi. (Ebû Dâvûd K.el-Cihad (15), Bab 18 H.2506 S.489 Şamil 1988. )

Bu rivayette, topluca (seferberlik) savaşa katılmak istemeyenlere cesaret vermek için 9 Tevbe 39 da yapılan tehdidi basit bir yağmur kesilmesi şeklinde göstermeyi amaçlamışlardır.

Kur’an’da ise şöyle denmiştir, mealen:

- Ey iman edenler, size ne oldu ki: “Allah yolunda topluca savaşa çıkın!” dendiği zaman yere çakılıp kaldınız? Yoksa âhireti bırakıp ta dünya hayatına mı razı oldunuz? Halbuki dünya hayatının geçimi, ahiretin yanında pek azdır. 9/38

- Eğer topluca (savaşa) çıkmazsanız, (Allah) size acı (bir şekilde) azab eder ve yerinize sizden başka bir topluluk getirir. O’na hiçbir zarar veremezsiniz, Allah her şeyi yapabilendir.  9/39

Görüldüğü gibi, topluca yapılan savaşa (mazeretsiz) katılmayanlara yapılan tehdit. Dünya ve Ahirette mahvolacakları şeklindedir. Bu itibarla yapmış oldukları rivayetin aslı yoktur.

Rivayet ettiler ki: “Facir veya büyük günahlar işleyen her emirin komutasında cihad etmek mecburidir. Bir kavme İslam Dinini tebliğ etmeden ansızın saldırmak caizdir. Kuşatılan bir kale halkına isteseler bile, Allah’ın hükmü uygulanamaz, kul hükmü uygulanır.”

Bu tür rivayetlerinin İslam Dininde yeri olmayıp, Peygambere karşı iftirada bulunmuşlardır. Böyle yapmalarının nedeni ise, Müslüman adı takınarak insanlara zulmen saldırdıklarında, bunun meşru bir hareket olduğu hususunda kendilerine gerekçe uydurmak içindir. Bu konuda uydurdukları rivayet örnekleri:

229-. ... Ebû Hureyre (r.a.)’den; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurdu:
“İyi olsun facir olsun her devlet reisi ile birlikte cihad üzerinize (düşen) kaçınılmaz bir görevdir.......... (Ebû Dâvûd K.el-Cihâd (15), Bâb 34 C.10 H.2533 S.14 Şamil 1990. )
 
Facir yahut büyük günah işleyen kimselere itaat etmemek lazım olduğuna dair Kur’an’dan mealen:

- Rabb’inin hükmüne kadar sabret ve onlardan hiçbir günahkara, yahut hiçbir kafire itaat etme. 76/24

- Nefsini, sabah akşam rızasını isteyerek Rab larına yalvaranlarla bir tut . Dünya hayatının süsüne kanarak gözlerini onlardan ayırma. Kalbini bizi zikretmekten gâfil kıldığımız kendi nefsinin arzusuna uyan ve işi aşırılık olan kimseye itaat etme.
18/28

Görüldüğü gibi, İslâm'da günahkara itaat etmek yasaktır. Onlarsa “Facir” kimseye itaate çağırıyorlar. Zira rivayetin Arapça aslında itaat edilmeye çağırdıkları kimseyi “Facir” olsa dahi diye belirtmişlerdir. Facir ler hakkında ise Kur’an’da şöyle denmiştir, mealen:

- Şerefli katipler, 82/11

- Her yaptığınızı bilirler. 82/12

- İyiler mutlaka nimet içindedirler, 82/13

- Facirler de yakıcı ateş içindedirler, 82/14

- Ceza günü oraya girerler. 82/15

- Onlar oradan (hiçbir yere kaçıp) kaybolacak değillerdir.  82/16

Facirler, Cehennemde ebedi kalacak olan büyük günah sahibi kimselerdirler. Bunlar öyle kimselerdir ki, yer yüzünde fesat çıkarırlar.

Kur’an’dan mealen:

- Yoksa, iman edenleri ve salih amel işleyenleri, yeryüzünde fesad çıkaranlar gibi mi tutacağız? Yahut ta Allah’tan korkanları facirler gibi mi tutacağız? 38/28

Görüldüğü gibi, “Facirler”, Allah’tan korkmayan kimselerdirler. Allah’tan korkmayana ise itaat olmaz. Zira o kimse zalimlik yapar. Zalime uymak zulme iştirak etmektir. Nûh peygamber, duasında “Facirlerle”, “Kafirleri” denk tutmuştu. Kur’an’dan mealen:

- Nûh dedi ki: “Rabb’im, yeryüzünde kafirlerden tek kişi bırakma,” 71/26

- “Çünkü sen onları bırakırsan, kullarını saptırırlar; yalnız facir, kafir (kimseler) doğururlar. 71/27
 
Bu itibarla uydurdukları rivayet Kur’an’a uygun olmayıp, buna göre bir mümin kimse bir facire itaat edemez.

230-. ... İbn Avn dedi ki: Ben Nâfi’ye bir mektup yazarak, ona harb den önce müşrikleri (İslam'a) davet etmeyi sordum, o da bana: “İslamın başlangıcında idi. (Nitekim daha sonraki tarihlerde) Allah’ın peygamberi Müstakil oğullarına, gafil bulundukları, hayvanlarının suya götürüldüğü bir sırada baskın yaptı. Savaşabilecek olanlarını öldürdü, zürriyetlerini de esir aldı. Haris’in kızı Cüveyriye’yi de o gün aldı. Bu hadisi bana (o sırada) kendiside o ordunun içinde olan, Abdullah (b.Ömer) rivâyet etti, diye mektup yazdı. (Ebû Dâvûd, K.el-Cihâd (15), Bâb 91 H.2633 C.10 S.158-159 Şamil 1990, diğer rivayet edenler, Buhari İtk 13; Müslim Cihad 1. )

Bu rivayetleriyle İslam’dan haberi olmayan kimselere aniden saldırı yapılabileceğini iddia etmişlerdir. Hal bu ki değil İslam’dan haberi olmayana, haberi olup ta İslam'ı kabul etmemiş olan kimselere dahi, eğer kendileri savaş açmamışlarsa, haksızcasına Müslümanlar onlara savaş açamazlar. Kur’an’dan mealen:

- Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın; fakat haksız yere saldırmayın, çünkü Allah haksız yere saldıranları sevmez. 2/190

Hatta, Müslümanlığı kabul etmemiş olanlar savaş istemeyip, barışa yanaşırlarsa, Müslümanlar da barışa yanaşmak zorundadırlar.

Kur’an’dan mealen:

- Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de yanaş ve Allah’a dayan, çünkü O, işitendir bilendir. 8/61

Görüldüğü gibi hiçbir kavme, dolayısıyla hiçbir şahsa veya şahıslara da Müslümanlar haksız yere saldırıda bulunamazlar, hatta barış taraftarı olmak zorundadırlar. Bu itibarla uydurmuş oldukları rivayetin aslı yoktur.

Kendileri de bu rivayetlerini yalanlayan bir rivayet uydurdular. Fakat bu rivayetin sonunda, Allah’ın hükmü yerine kul hükmü uygulanması gerektiğini iddia ederek, kendi nefisleri üzerine kafir olduklarına şahitlik ettiler. Zira, Kur’an öğretisine göre Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir.

Bu husustaki rivayetleri şöyledir:

231-. ... Süleyman b. Büreyde babası (bireyde) den; şöyle demiştir: Rasûlullah bir seriyenin yahut da bir ordunun başına bir  kumandan gönderdiği zaman ona kendi nefsi hakkında Allah’tan korkmayı, (yine ona) yanında bulunan Müslümanlar hakkında hayrı tavsiye eder ve (şöyle) buyururdu: “Müşriklerden olan düşman(lar)ınla karşılaştığınız zaman, onlara şu üç yoldan birine çağırınız. Bunlardan hangisinde sana icabet ederlerse onu kabul et ve kendilerini bırak. Onları (önce) İslam’a çağır, eğer icabet ederlerse (bunu) onlardan kabul et ve kendilerini (serbest) bırak. Sonra onları ülkelerinden muhacirlerin ülkesine göçe davet et ve bunu yaptıkları takdirde, muhacirler için (tanınmış) olan (haklar)ın onlar için de (tanınacağını) muhacirlerin üzerine (getirilmiş) olan (yükümlülükler)in onların hakkında da (geçerli) olduğunu kendilerine bildir. Eğer (bunu) kabule yanaşmazlar da kendi yurtlarını tercih ederlerse, onlara müslüman bedeviler gibi olacaklarını, kendilerine Allah’ın müminler üzerine cereyan eden hükmünün uygulanacağını, Müslümanlarla birlikte cihad etmeleri dışında harac ve ganimetten hiçbir hisselerinin olamayacağını bildir. Eğer İslâm'ı kabul etmezlerse onları cizye vermeye çağır. Eğer buna yanaşırlarsa (bunu) onlardan kabul ve kendilerini (serbest) bırak. Eğer kabul etmezler artık Allah’tan yardım dileyip onlarla savaş, eğer bir kale halkını kuşattığında senden kendilerine, Allah’ın hükmünü uygulamanı isterlerse (bunu) onlara uygulama. Çünkü siz Allah’ın onlar hakkındaki hükmünün ne olduğunu bilemezsiniz. Yalnız onlara kendi hükmünüzü uygulayınız. Sonra onlar hakkında dilediğiniz hükmü veriniz.” (Ebû Dâvûd, k.el-Cihad (15), Bâb 82 H.2612 C.10 S.122-123 Şamil, diğer rivayet edenler, Müslim, Cihad 3 ; Tirmizi, siyer 47; İbn Mâce, 38. )

İslam'ın başlangıcında, peygamberin başında olmadığı bir ordu teşekkülü mümkün olmadığından, bu rivayet Medine dönemi veya Medine döneminin Mekke’nin fethinden sonra ki dönemiyle ilgili olarak uyduruluştur. Hal böyle olunca müşrikleri üç yoldan birine çağırmak nasıl şart olur. Örneğin yeni bir ülke İslam topraklarına katılırsa ve halkı Müslümanlığı kabul ederse niçin ve nereye göç ettirmek mümkün olur. Göç veya başka bir ifadeyle hicret, şartların zorlamasıyla İslam'ın yaşanmasına uygun olmayan yerden uygun yere veya İslam toplumu oluşturmak amaçlı bir olay için bir yerden uygun bir yere gitmektir. Yoksa sırf hicret için hicret değildir. İslam'a ait bir toprak içerisinde hicretin manası nedir? Bir evvel ki rivayette tebliğsiz ani saldırıyı  meşru kabul etmişlerdi. 231 no.lu örnekteki rivayette üç şart vardır diye rivayette bulunmaları bir çelişkidir.

Hüküm konusunda ki iddialarına gelince, bu da Kur’an’a uymamaktadır. Zira İslam'da hüküm yalnız ve yalnız Allah’a aittir; Allah’tan başkası hüküm koyamaz, bundan dolayı kul hükmü uygulanır diye bir şey İslam da mümkün değildir. Bu konuda Kur’an’dan mealen:

- O, kendisinden başka ilâh olmayan Allah’tır. İlkte de, sonda da (dünyada da, ahirette de) hamd O’na mahsustur; Hüküm de O’nundur ve O’na döndürüleceksiniz. 28/70

- Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet, onların keyiflerine uyma ve onların, Allah’ın indirdiği şeylerin bir kısmından seni şaşırtmalarından sakın! Eğer dönerlerse bil ki Allah, bazı günahları yüzünden onları felakete uğratmak istiyor olmasındandır. Zaten insanların çoğu yoldan çıkmışlardır. 5/49

- Gerçekten Tevrat’ı biz indirdik, onda yol gösterme ve nûr vardır. (Allah’a) teslim olmuş peygamberler, onunla Yahudilere hüküm verirlerdi, Rablerine teslim olmuş, bilginler de Allah’ın kitabından elde mahfuz kalanla hükmederlerdi. Tevrat’a Şahit tiler. O halde insanlardan korkmayın, benden korkun, Ayetlerimi az bir fiyata satmayın (Ve bilin ki) kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kafirlerin ta kendileridir.  5/44

Görüldüğü gibi, Kur’an öğretisine göre hüküm ancak ve ancak Allah’a aittir. İslam dinine göre, Allah’tan başka kimse hüküm koyamaz ve Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmek mecburidir. Aksini yapanlar Kur’an’da kafirlerin ta kendileri olarak tanımlanmışlardır. Hal böyle olunca, Allah’ın hükmüyle değil, kendi hükmünle hükmet diye rivayet uydurmak apaçık küfürdür.


CENNETLİKLER VE CEHENNEMLİKLER HAKKINDA
UYDURDUKLARI RİVAYET ÖRNEKLERİ

 232-........... Ebû Zerr (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S): “Bana Rabb’ım tarafından gelen (Cibril) geldi de: Ümmetimden her kim Allah’a hiçbir şeyi ortak tanımayarak ölürse, o kimse cennete girer, diye haber verdi -veyâ bununla beni müjdeledi-” buyurdu. Ben:
 - (Yâ Rasûlullah!) O adam zinâ ettiği ve hırsızlık yaptığı takdirde de (yine cennete girer) mi? dedim.
- “(Evet) zinâ ettiği ve hırsızlık yaptığı takdirde de” (Buhâri, Kitâbu’l-Cenâiz 1 C.3 S.1174 Ötüken 1987. )

233-.............. Abdullah ibn Mes’ûd (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S): “Allah’a bir şeyi ortak sayarak ölen kimse cehenneme girer” buyurdu. Ben de: Allah’a hiçbir şeyi ortak kılmayarak ölen kimse cennete girer, dedim. (Buhâri, Kitabu’l-Cenâiz 2 C.3 S.1175 Ötüken 1987)

234- Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
“Beni gören veya beni göreni gören bir müslümana ateş değmeyecektir. (K.S.4364 C.12 S.242 Akçağ, alıntısı Tirmizi, Menâkıb, (3857). )

Bu tür rivayetlerle, bir kimsenin yalnız iman etmiş olmasından dolayı cennete gireceğini, kesinlikle cehenneme girmeyeceğini iddia etmişlerdir. Böylece müslümanların iyi veya kötü amel işlemiş olmalarının önemi yoktur demekle, müslümanlar arasında fesadın yayılmasını amaçlamışlardır. Bunun yetinmeyerek bu rivayetlerine ters düşen başka rivayetler uydurmak suretiyle, iyi ve kötü amel kavramlarını belirsiz hale getirmek ve müslümanları bu konuda şaşkın bir duruma sokmak için çaba harcamışlardır. Zaten onların ana metodu kavramları bozabilmek için bir konu hakkında çelişkili rivayetler uydurmaktır.

Allah’ın affıyla umutlandırmak suretiyle, insanları dini görevlerinden uzaklaştırmak isteyenlere karşı Allah, Kur’an’da şöyle demektedir, mealen:

- Ey insanlar! Rabb’inize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evladı, ne evladın babası için bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah’ın va’di haktır. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı (şeytan), Allah’ın affına güvendirerek sizi aldatmasın. 31/33

- Ey insanlar, Allah’ın va’di gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan), Allah(ın affına güvendirmek sûreti) ile sizi aldatmasın. 35/5

Görüldüğü gibi, Allah, şirk koşmayan herkesi ne kadar kötü amelBÖLÜM 8

işlemiş olursa olsun muhakkak affedecek demek şeytan aldatmasıdır.

Allah’ın, her şirk koşmamış olanı muhakkak bağışlayacağım diye verilmiş bir sözü yoktur. Ancak şirk işlemiş olanlar hariç olmak üzere, istediklerimin günahını bağışlarım demiştir. Şöyle ki, Kur’an’dan mealen:

- Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını dilediği kimse için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur. 4/48

- Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bundan başka her şeyi dilediğine bağışlar. Allah’a ortak koşan da uzak bir sapıklığa düşmüştür. 4/116

Görüldüğü gibi, Allah her şirk koşmayanın değil de, şirk koşmayanlardan dilediğinin günahını bağışlayacağını va’d etmiştir.

- De ki: “Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin, Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” 39/53

- “Size azab gelip çatmadan Rabb’inize dönün, O’na teslim olun. Sonra size yardım edilmez.” 39/54

- “Ansızın ve hiç farkına varmadığınız bir sırada, size azab gelmezden önce Rabb’inizden size indirilenin en güzeline (Kur’an’a) uyun.” 39/55

Evet, görüldüğü gibi, Allah’ın af vadine muhatap olan zümreden olmak için, Allah’a dönülüp teslim olunacak. Bunun içinde Kur’an’a uymak şarttır. Yani kişi yaşantısını Kur’an’a göre düzenleyecektir. Yoksa, Kur’an’da gösterilen yolu boş verip günahlara dalarak, Allah’ın rahmetini ummak boş bir hayaldir. Böyle bir iddiada bulunan ancak Kur’an ile alay etmiş olur ki, kendisi kaybeder. Şöyle ki, yukarıda mealleri yazılı ayetlerin devamında; mealen:

- Ki nefisler demesin: “Allah’tan yana yaptığım eksikliklerden dolayı bana yazıklar olsun! Ben gerçekten (Kur’an ile) alay edenlerden idim.” 39/56
 
Kim günaha batarsa, o mahv olmuştur. Cehennemde ebedi kalacaktır. Kurtulanlar ise inanıp yararlı iş işleyenlerdir, onlarda Cennette ebedi kalacaklardır. Şöyle ki, Kur’an’dan mealen:

- Evet kim bir günah kazanır da suçu kendisini kuşatmış olursa işte onlar, ateş (cehennem) halkıdır, orada ebedi kalacaklardır. 2/81

- İman edip yararlı iş yapanlara gelince onlar da cennet halkıdır, orada ebedi kalacaklardır. 2/82

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
 
müslümanlar bir arada olmalı
 
Toptan Allah'ın dinine sarılmak budur. ayrı ayrı inançlarla bağımsız hareketlerle din olmaz.
İşiniz ve zamanınızı Allah'a adayın.
Nasıl?
 
Önce birbirimizi tanıyalım ve ne yapacağımızı öğrenelim. Sonrası kolay.
Allah yolu çizmiş zaten.
Ana Tema ne?
 
Malın ve canın Allahın bunu biliyorsun. Cennet karşılığında sattın sen onu... Şimdi malın canın ve kaybederim diye korktuğun eşin, işin, ticaretin, evin yurdun varsa sen uzak dur. Müslüman olunca sen de gel aramıza. Tek kural şu ki, adın kim olursa olsun müslüman ve kimle olursan ol müslümanlar toplumundansın. Cemaatin olamaz, örgütün olamaz.Tek başına karar veremez ve uygulayamazsın. Allahın dini için insan sözleri bağlayıcı değildir ve kur'an dışında kaynak olamaz.
Sonuç,
 
Bu site sadece müslümanlara açıktır ve adı müslüman olup kendi olmayanlarla bizim işimiz yok onlar da bizi rahatsız etmezlerse seviniriz...
 
Tam 42393 ziyaretçi (92668 klik) burdaydı!
kur'andan değerli okunacak ne var? O halde önce kur'an burada anlaşalım... Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol