Müslümanlar için hazırlanan sitenin tek amacı, adı islam olan dinlerin içinden gerçek dini almak gerisini çöpe atmaktır.
   
 
  TENKİD4

50-........... Bana ibnu Vehb tahdis edip şöyle dedi: Bana Yûnus ibn Yezid, ibn Şihâb’dan; o da Ubeydullah ibn Abdillah’tan; o da ibn Abbâs’tan haber verdi. İbn Abbâs ( R ) şöyle demiştir: Peygamber (son hastalığında) ağrısı şiddetlenince : “Yazı yazacak şey getiriniz, size öyle bir kitap yazayım ki, ondan sonra hiç dalâlette kalmayasınız” buyurdu. Umer ( R ): Peygamberin hastalığı ağırlaştı. Bizim elimizde de Allah’ın Kitâbı vardır. O bize yeter, dedi. Bunun üzerine oradaki sahâbiler ihtilafa düştüler. Sözleri birbirine karıştı. Resûlullah ( S ): “Yanımdan savulun; benim yanımda nizâlaşmak olmaz” buyurdu. İbn Abbâs, bu sözleri râvi Ubeydullah ibn Abdillah’a nakl ettikten sonra odadan çıkmaya davranıp: Âh ne büyük musibettir ki, Resûlullah ile yazmak istediği kitap arasına perde oldu” diyerek dışarı çıktı. (Buhari, Kitâbu’l-İlm 55 Cilt 1 S.267 Ötüken 1987)

Bu rivayet, Peygambere karşı uydurulmuş büyük bir iftira. Ve insanların Kur’an’a olan güvenini sarsmak için uydurulmuş, Kur’an’a yönelik düşmanca bir saldırıdır.

Kur’an ayetlerinin indiği dönemden bu tarafa, kafirler her zaman Kur’an’dan başka bir kitap hasretiyle yaşamışlardır. İşte peygamber son hastalığında, Kur’an’dan başka bir kitap yazmak istedi rivayeti uydurması, bu arzularının tipik bir örneğidir. Bu arzularına Kur’an’dan örnek verecek olursak; mealen:

- Onlara açık açık ayetlerimiz okunduğu zaman, bize kavuşmayı ummayanlar: “Bundan başka bir Kur’an getir veya bunu değiştir.” dediler. De ki: “Onu kendi tarafımdan değiştirmek imkânsızdır. Ben sâdece bana vahy olunana uyarım. Şâyet ben Rabb’ime karşı gelirsem, büyük günün azâbından korkarım.” 10/15

Bu itibarla, peygamberin Kur’an yerine yeni bir kitap yazmak istediği yolundaki rivayetin aslı yoktur. Zaten bu kadar hadis adı altında rivayetler uydurmaları da bu arzuları nedeniyledir. Zira bunlar hiçbir zaman Kur’an’a razı olmamışlardır. Kur’an’a rakip bir kitap meydana getirmek, kalplerinde ki köklü bir hasrettir. Uydurdukları rivayetler, Müslümanlar faydalansın diye değildir. Eğer düşünülürse, rivayetler Kur’an’ı nesh eder yani iptal eder demeleri çok manidardır. Neyle, neyi yok ve iptal etmek istedikleri gayet açıktır.

Yine bu rivayette, Ömer’in diliyle, “Bizim yanımızda Allah’ın Kitab’ı vardır. O bize yeter.” ifadesi geçiyor ki, Kur’an yönünden gerçeği de öyledir. Peygamberin son hastalığında, Kur’an elde mevcut idiyse ve bunu kendi ağızlarıyla rivayet ediyorlarsa, Peygamberin vefatından sonra, Kur’an’ın ordan, burdan derlendiğini nasıl oluyor da rivayet ediyorlar? (Bak, örnek 15 ) Bu da işlerine geldiği zaman her çeşit ifadeyi aradaki çelişkilere bakmadan kullanabildiklerinin açık bir göstergesidir.

51- Bize Abdullah ibn Mesleme, Mâlik’ten; o da Nâfi den; o da Abdullah ibn Umer ( R )’den Resûlullah ( S )’ın, Kur’an (metni) ile düşman arâzisine sefer edilmesini nefyettiğini tahdis etmiştir. (Buhari, Kitâbul’l-Cihâd ve’s-Siyer Cilt 6 Sayfa 2792 H.195 Ötüken (1987) )

Bu rivayetle, güya Kur’an’a saygısızlık edilmesini önleme gayesi güdüldüğü belirtilmek istenmişse de, işin aslı Kur’an vahyinin tebliğ edilmesini önlemektir. Zira Kur’an vahyinin yazılı olarak, kafirlere tebliğinde bir mahzur yoktur. Süleyman peygamberin Sebâ melikesine gönderdiği mektup, o sıra Sebâ halkı Müslüman olmamasına rağmen, Allah’ın adıyla başlıyordu ve bu ifadeler Kur’an’da ayet olarak mevcuttur. Şöyle ki, mealen:

- (Hüdhüd mektubu götürüp attıktan sonra Sebâ melikesi Belkis) müşâvirlerine dedi ki. “Ey ileri gelenler, bana çok önemli bir mektup bırakıldı.” 27/29
- O, Süleyman’dan (geliyor) ve ‘Rahmân ve Rahim Allah’ın adıyla (başlamakta)dır. 27/30
- “Bana karşı büyüklük taslamayın ve bana teslim olarak gelin ‘ (diye yazıyor)”. 27/31

Bir tebliğ mektubu, Allah adıyla başlanarak gayri mislim lere gönderile biliyorsa. Ayetleri yazıp tebliğ etmenin de bir mahzuru yoktur. Zira, Allah en üstündür, adı da en üstün zikirdir. Allah adı Kur’an’ın bir sözü olarak Kur’an’da yer almaktadır ve Kur’an’da Allah’ın adından daha üstün bir kelime yoktur. Allah adı yazılıp kafirlere gönderile bildiğine göre Kur’an ayetleri de gönderile bilir. Bu itibarla uydurulan rivayetin aslı yoktur.

52- ...........Ebû Hureyre, Nebi (s.a.)den naklen O’nun şöyle buyurduğunu haber verdi: “Orada temiz olmayı arzu eden ve seven kişiler vardır” ( Tevbe ( 9 ), 108 ) âyeti, Kubâ’daki Müslümanlar hakkında nâzil olmuştur”. Ebû Hureyre “ su ile taharetlenmelerinden dolayı bu âyet onlar hakkında nazil oldu” dedi. (Ebû Dâvut, K.Tahâre 1, Bâb 23, Cilt 1 Sayfa 86 H.44, Şamil 1987; Tirmizi, Tefsirü’l-Kurân et-Tevbe 10; İbni Mâce, tahare,28 )

Bu rivayette de İslam'a ve İslam öğretisine bir saldırı ve öğretide amaç saptırması gayesi güdülmüştür. Öyle ki ayette İslami temizlik kastedilmişken, bunu tuvalette temizlenmeyle özdeşleştirmeye çalışmak, İslami değerlere karşı açık bir saygısızlıktır. Tevbe sûresi 108. Ayette şöyle denmiştir, mealen:

 ( Peygamberin, Dırar mescidin de namaz kalmasını önlemek için, Allah, Tevbe 108. Ayeti indirerek)

- Orada aslâ namaza durma, Tâ ilk günden takvâ üzerine, kurulan mescit, elbette içinde namaza durmana daha uygundur. Onda temizlenmeyi seven erkekler vardır. Allah da temizlenenleri sever. 9/108

Ayet mealinde görüldüğü gibi; ayette, “takvâ” konu edilmekle her çeşit kötülükten temizlenmeyi seven kimselerden bahsedilmiş olunmaktadır. Uydurma rivayette bu sevgi, kasıtlı şekilde, tuvalette suyla temizlenme olarak anlatılmıştır.

İSLAMİ DEĞERLERE, PEYGAMBERLERE, ŞAHISLARA, KAVİMLERE, V.S. ye HAKARET İÇERİKLİ SALDIRI ve İFTİRALARINA AİT RİVAYET ÖRNEKLERİ

53- Ebû Seleme’nin yaptığı diğer bir rivayette şöyle gelmiştir: “Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)’nin yanına girmiştim. Yanımda Hz. Aişe’nin süt kardeşi vardı. Kendisine, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)’ın cenâbetten nasıl yıkandığını sorduk. Bir sa’ miktarında bir kap getirtti ve onunla yıkandı. Aişe ile aramızda bir perde vardı. (Yıkanırken) üzerine üç kere su döktü ve dedi ki: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın zevceleri, saçları kulak memesi civarında olması için saçlarının başlarını alırlardı.” (K.S. 3760 C.10 S.542  Akçağ-1990, alıntıları; Buhari, Gusl 2, Müslim Hayz 41,42, (319-320); Muvatta, Tahâret 68, (1,44,45); Ebu Dâvud, Tahâret 97, (238); Nesâi, Tahâret 144, (1,127) )

İddia ettiklerine göre, bir tanesi ki kim olduğu belli değil, iki kişi Aişe’ye giderek Peygamberin cünüplükten nasıl yıkandığı konusunda soru sormuşlar. Güya, Aişe yıkanarak onlara öğretide bulunmuş. Arada perde vardı demeleri ise lafı dallandırmalarından başka bir şey değildir. Zira yıkanan görünmeyecekse, yıkanmak suretiyle tarifte bulunmanın bir manası yoktur. Görünmesi halinde yıkanarak tarifte bulunması mümkün olur. Nitekim, başına üç kere su döktü demeleri ve saçın kısalığından bahsetmeleri bunu ima etmek içindir. Olay iddiaları sırf başa su dökülmesi olayı da değildir, zira cenâbetten yıkanmada bütün vücudun yıkanması söz konusu olduğundan asıl anlatmak istedikleri, Aişe’nin bu yıkanmayı tatbiki olarak gösterdiğidir. Aişe’ki, müminlerin annesidir. Ona yapılmış bir iftira bütün müminleri derinden yaralar. Yıkanma merak ediliyorsa, neden gidip kendisinden bayan sahabeler sormadı da, erkek sahabeler gidip sorsun. Kaldı ki yıkanmayı bir çocuk bile anlaya bilirken, Aişe yıkanmayı niçin tatbiki olarak erkeklerin önünde göstersin ki? Kaldı ki, belli bir yaştan sonra, İslam dinine göre çocuklar dahi öz anne babalarını çıplak olarak göremezler. Bu konuda daha birçok şey yazılabilir. Fakat konu üzücü olup uzatmak istemiyorum. Zira hakaret kastıyla bu rivayeti uydurdukları çok açıktır.

İslam ahlakıyla ilgili olarak, Kur’an’dan örnek verecek olursam, mealen:

- Ey müminler, ellerinizin altında bulunan (köleler, cariye)ler, ve sizden henüz erginliğe ermemiş (çocuk)lar. Üç vakitte (odalarınıza girebilmek için) izin istesinler: Sabah namazından önce, öğleden sonra elbiselerinizi çıkar(ıp yat)acağınız vakit ve yatsı namazından sonra. Bunlar sizin üstünüzü açabileceğiniz üç vakittir. Bunların dışında (köle, cariye ve çocukların, izin almadan içeri girmelerinden dolayı) ne size, ne de onlara bir günah yoktur. (Onlar sizin) yanınızda dolaşırlar, birbirinizin yanına girip çıkarsınız. Allah ayetlerini size böyle açıklar, Allah bilendir, hikmet sahibidir. 24/58
 
Görüldüğü gibi, bir müminin, üstünün açık olabileceği üç vakitte, müminlerin odalarına, köleleri, cariyeleri ve bülüğ çağına ermemişlerse dahi, yeğenleri ve diğer mümin çocukları izin almadan yanlarına giremezler. Kendi öz çocukları da Ergenlik çağına (bülüğe) ermeleri halinde, onların da izin almaları gerekir. Şöyle ki, Kur’an’dan mealen :
 - Çocuklarınız ergenlik çağına erdikleri zaman, kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi (kendileri de ) izin istesinler. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklıyor, Allah bilendir, hikmet sâhibidir. 24/59

Bu duruma göre ergenlik çağına ermiş bir çocuk kendi öz anne ve babasını çıplak olarak göremez, dolayısıyla kendi öz anne ve babasından tatbiki olarak yıkanmayı öğretmelerini isteyemez. Bu itibarla, Aişe anamız hakkın da uydurulan rivayetin, İslam dininde yeri yoktur. Ancak ona yapılmış bir iftiradır. Bu tür iftiralar epey yapılmıştır, Şöyle ki:

54- Ebu’s-Semh (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a hizmet ediyordum. Yıkanmak isteyince:
“Bana enseni dön! derdi. Ben de ensemi dönerdim. Böylece ona perde olurdum.” (K.S. 3764 C.10 S.545 B.1990, alıntısı; Nesâi, Tahâret 143, (1,126) )

Bir kimse, şahısla bir cepheden perdelenirse, öbür üç cephesi açıkta kalır. Üç cephesi kapalıysa biz buna oda diyoruz, ya kapı takarız, yada en azından bir bez perde ile örteriz. Kaldı ki, şahıs, şahsa bir cepheden dahi tam olarak perde olamaz, cüsse farkından dolayı ve biraz kıpırdama ile dahi sütre açılır. Hem peygamber yıkanırken hizmetçide olsa başkasının onun yanında ne işi var? Onun için bu rivayet peygambere bir iftiradır.

55-......... Ebû Tâlib’in kızı Ümmü Hâni’nin himâyesinde bulunan Ebû Murre haber vermiştir. O da Ebû Tâlib’in kızı Ümmü Hani’den işitmiştir ki, o şöyle diyordu: Ben fetih yılı Resûlullah’ın yanına gittim ve O’nu yıkanır hâlde buldum. Fatıma da O’nu perdeliyordu. “Bu kadın kimdir?” diye sordu. Ben Ümmü Hâni’im dedim. (Buhari, Kitâbu’l-Gusl 31 s.387 cilt 1, Ötüken 1987)

Bu rivayette aynı şekilde bir iftiradır.
 
56- ........... Huzeyfe ( R ) şöyle demiştir: Ben kendimi bildim ki, ben peygamber ile berâberce yürüyorduk. Derken Peygamber bir kavmin bir duvar arkasındaki süprüntülüğüne geldi ve herhangi birimizin dikilmesi gibi dikilip işedi. Ben de ondan uzaklaştım. Kendisi bana işâret etti. Ben de yanına vardım ve işemesini bitirinceye kadar topuğunun yanında dikildim. (Buhari, Kitâbu’l-Vudu 88 s.352, c.1 Ötüken 1987)

İşerken arkadaşlar istemese de çağırıp seyrettirmek lazım demek istiyorlar. Peygamber bu kabil bir ahlaktan uzaktır ve bu rivayetin İslam dininde yeri yoktur.

57-  Ebu Sa’id radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ı işittim, şöyle demişti: “İki kişi (asıl metinde iki adam) beraberce helaya gidip, avretleri açık kaza-yı hacet ederken konuşmasınlar. Zirâ Allah Teâla Hazretleri, bu hale gadap eder. (K.S. 3556 C.10 S.375 B.1990, alıntısı; Ebu Dâvud, Tahâret 7, (15). )

Uydurdukları bu rivayette, iki kişinin ki, bunlar herhangi iki kişi olabilirler. Beraberce tuvalete gidip avretlerini açabileceklerini, bunun bir mahzuru olmadığı, fakat konuşmalarının büyük günah olduğunu rivayet etmeleri, İslam ahlakına aykırıdır, ve bu rivayet asılsız bir iftiradır. Daha önceki örneklerde belirttiğim gibi, Kur’an’a göre İslam dininde, müminlerin öz çocukları bile, anne veya babalarının odalarına onlar soyunukken giremezler. Anlaşılacağı üzere izin istemek tesettür olayının sağlanması içindir. Anne veya baba soyunuksa, odada tek başlarına iseler dahi, çocuklar odaya girmeden önce örtünmeleri gerekir. Ondan sonra izin verebilirler. Buna rağmen Kütüb-i Sitte’de İslami tesettüre karşı rivayetler uydurulmuştur. Yukarıdaki örnekten başka örnek verecek olursak, Şöyle ki:

58- Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissâlatu vesselâm buyurdular ki: ............. Kim helâya giderse (imkân nispetinde) tesettürde bulunsun, (kuytu bir yer) bulamazsa, hiç olmazsa kum (taş vs., den) bir tümsek yapıp ona arkasını dönsün, zira şeytan, insan oğlunun makatlarıyla (oturak kısmıyla oynar. Kim bunu yaparsa en güzelini yapmış olur, yapmayana bir beis (zararı) yok. (K.S. 3558 C.10 S.376 B.1990, alıntısı Ebu Dâvud, Tâharet 19, (35). )
 
Görüldüğü gibi, gizlenmeden açıkta tuvalet ihtiyacını görmenin bir mahzuru olmadığı tahdis ettiler.

59- ............. Sehl ( R ) şöyle demiştir: (Bâzı kereler) bir takım erkekler, bellerindeki fûtaları çocuklar gibi boyunlarına bağlamış olarak Peygamber’le birlikte namâz kılarlardı da. (cemâate gelen ) kadınlara: Erkekler doğrulup oturmadıkça başlarınızı secdeden kaldırmayınız, denirdi. (Buhari, Kitab’ul-Salât 14 S.458 C.1 Ötüken 1987 )

Bura da da erkek sahabelerin secdeye gittiklerinde avretlerinin açıldığını, bayanların görmemesi ihtar edilmekle beraber, erkeklerin, bir birinin gösterilmesi ayıp olan yerlerini görmelerinin bir mahzuru olmadığını rivayet etmeleri. İslami tesettüre aykırı asılsız bir iddiadır.

60- ... Amr b. Selime dedi ki, Biz halkın Peygamber (s.a.)’i (ziyârete) gidip geldikleri (yol üzerinde bulunan) bir yerleşim bölgesinde idik. (İnsanlar ziyâretten) dönerlerken bize uğrarlar ve “Resulullah (s.a.) şöyle buyurdu.” diye konuşurlardı. Ben zeki bir çocuktum. Bu sebeple Kur’an’ı Kerimden pek çok (âyetler) ezberledim. Babam (bir defa) kabilesinden bir heyet içerisinde Peygamber (s.a.)’e elçi olarak gitmişti. (Resûlullah-s.a.-) onlara namazı öğretip: “Kur’an’ı Kerimi)” “en çok bileniniz size imam olsun” buyurdu. (içlerinde) ezberinde en çok Kur’an-ı Kerim bulunan kimse olduğum için, Kur’an-ı Kerimi en çok bilenleri ben idim. Beni öne geçirdiler, onlara üzerimde sarı küçük bir hırkam olduğu halde imamlık yapıyordum. Secdeye vardığım zaman hırka vücudumdan sıyrılıp kısalıyordu. Kadınlardan biri “İmamınızın avret mahallini bizden gizleyiniz” dedi ve bana Umman kumaşından bir gömlek satın alıverdiler. Müslümanlıktan sonra onun kadar hiçbir şeye sevinmiş değilim. Onlara yedi, yahut sekiz yaşında iken imamlık yapıyordum. “Ebû Dâvud, K. Salât (2), Bâb 60 Cilt 2 S.424 H.585 Şâmil-1988. Buhari, Ezan 54; Tirmizi, salâ 60; Nesâi, imâme 3,5,11,43; Kıble 16; İbn Mace, ezan 5; ikâme 46; )

Daha önce ki örnekte, namaz kılan cemaat erkeklerinin secde ederken avret mahallerinin açıldığını rivayet etmişlerdi, bu örnekte ise secdede avret yeri açılan çocuk imam icat ediverdiler. Her halde bu rivayeti bu şekilde uydurmalarının nedeni, yetişkin imamın avret yerinin açıldığı rivayetini kolay yutturamayacaklarını düşünmeleri nedeniyledir.
 
61-........Bana Ukeyl, İbn Şihâb’dan; o da Urve’den; o da Âise (R)
‘den tahdis etti (ki o şöyle demiştir): Peygamberin zevceleri geceleyin hâceti def’e çıktıklarında (Medine’nin kenârında olan) Menâsı’a kadar giderlerdi. O (Menâsı denilen yer) açık bir yerdir. Umer, Peygambere: Kadınlarını perde arkasına koy (yâni evden çıkmalarını menet),der idi de, Resûlullah ( S ) onun dediğini yapmıyordu. Nihâyet Peygamberin zevcesi Sevde bin tu Zem’a gecelerden bir gece yatsı namâzı vaktinde dışarıya çıktı. Sevde uzun boylu bir kadı idi. Umer, hicap emrinin indirilmesine çok arzu duyduğu için, ona: Yâ Sevde, bilmiş ol ki, biz seni muhakkak tanıdık, diye bağırdı. Bundan sonra Allah “Hicap Âyeti’ni indirdi. (Buhari, Kitâbu’l-Vudû 12, C.1 S.298 Ötüken 1987)

Bu rivayette de, yine Peygamberin zevcelerine ağır iftiralar vardır. Ayrıca iddialarına göre Ömer ayıbı bilmekte ve önemsemekte Peygamberden daha ileri bir seviyede idi. Ve Peygamberin zevceleri gece Medine’nin kuytu bir yerine değil, açık bir yer olan Menâsı’a defi hacet için giderlermiş. Kadın olsun, erkek olsun hiç kimse, eğer defi hacet ihtiyacı varsa, gündüzden geceye, geceden gündüzü bekleyemez. Hatta sıkışan bir insan için birkaç dakika beklemek dahi bir sorun olabilir. Hal böyle olunca, gündüz defi hacet ihtiyacını giderecek gizli yeri olan kimse, gece oldu diye neden şehrin ta açık yerlerine kadar gidip defi hacetini görsün. İnsan gecenin herhangi bir saatinde sıkışa bilir. Yatağından kalkıp defi hacet için şehirde seyahat etmenin ne manası vardır. Hele her çeşit zarar verebilecek, fırsat kollayan kafir ve münafıkların olduğu bir ortamda. Onun için ne böyle bir davranışın pratiği vardır, nede böyle bir olay vuku bulmuştur. Ancak hakaret kastıyla uydurulmuş bir rivayettir.

Peygamber zevcelerinin gizlenme derecelerine bir örnek verecek olursam, Kur’an’dan mealen:

- Ey peygamberin kadınları! Siz başka kadınlardan herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Eğer (Allah’ın azabından) sakınıyorsanız, ince, yumuşak konuşmayın ki kalbinde hastalık olan biri, kötü ümide kapılmasın, sözü ciddi ve güzel söyleyin.
33/32

Görüldüğü gibi, değil Peygamber zevceleri kendilerini haşa teşhir etsin, nasıl konuşmaları gerektiği dahi Kur’an vahyiyle bildirilmiştir.

Bu konuyla ilgili olarak Kur’an’dan bir örnek daha verecek olursam, mealen:

- Ey iman edenler! Hazırlanmasını beklemeyeceğiniz bir yemeğe çağrılmanız hariç, izin verilmeden Peygamberin evlerine girmeyin, Fakat çağrıldığınız zaman girin, Yemek yediğiniz zaman, hemen dağılın, sohbete dalmayın, Çünkü bu durum, Peygamberi üzüyor. O (sizi evden çıkarmaktan) utanıyor. Halbuki Allah, hak olan bir şeyden utanmaz, Peygamberin hanımlarından bir eşya istediğiniz zaman bir perdenin arkasından isteyin. Bu durum, sizin kalpleriniz ve onların kalpleri için daha temizdir. Resûlullah’a eziyet etmeniz, ondan sonra onun hanımlarıyla evlenmeniz asla caiz değildir. Şüphesiz bu durum, Allah katında büyük bir günahtır. 33/53

Bu duruma göre, Sahabelerin bir eşyayı dahi, Peygamberin hanımlarından yüz yüze isteyemeyeceği düşünülürse, yapılmış olan rivayetin ve benzeri rivayetlerin asılsız bir iftira olduğu anlaşılır.

62- Bize Müsedded Yahyâ ibn Said’den: o da Humeyd’den; o da Enes’ten tahdis etti: Enes ibn Mâlik (R ) şöyle demiştir: Umer (R ):
- üç şey hakkındaki dileğim Allah’ın vahyine uygun geldi, yâhut Rabb’im bana muvafakat etti. Ben: Yâ Resûlullah! Makaamu İbrahim’den bir namâz yeri edinseniz! dedim. (Bu lafızla âyet indi.) yine ben: Yâ Resûlullah! Yanınıza iyi ve kütü kimseler giriyor. Müminlerin anaları olan kadınlarınızın örtünmelerini emretseniz! dedim. Bunun üzerine Allah Hicap (el-Ahzâb: 59) âyetini indirdi. (Buhari, Kitâbu’t-Tefsir C.9 H.10 S.4182, Ötüken 1987 )

Bu rivayette de, yine bir iftira mevcuttur. İnsanın aklına şöyle bir soru geliyor. Allah’ın öğretmesiyle, Peygamber mi insanlara iyi ahlakı öğretip örnek oluyordu, yoksa insanlar mı peygambere iyi ahlakı öğretiyorlardı. Rivayetler dininin mensuplarına göre insanlar peygambere öğretiyorlardı. Halbuki ahlak konusunda Kur’an’da onun için şöyle denmiştir; Kûr'an'dan mealen

- Nûn. Kaleme ve yazdıklarına andolsun! 68/1
- Sen, Rabb’inin nimetiyle cinlenmiş değilsin. 68/2
- Senin için kesintisiz bir mükâfat vardır. 68/3
- Ve sen, büyük bir ahlâk üzerindesin. 68/4
 - Andolsun Allah’ın Elçisinde sizin için, sizden Allah’ı ve ahret'i arzu eden ve Allah’ı çok anan kimseler için (uyulacak) en güzel bir örnek vardır. 33/21

Yaptıkları iftiralarda diğer bir hususta, özellikle erkeklerin, Peygamber eşlerinden, cenabetten yıkanma, hayız v.s. gibi konularda gidip soru sorduklarını iddia etmeleridir. Bu gibi konuları gidip soracak bayan sahabe yok muydu? Erkek sahabeler gidip Peygamberden veya bu konuda bilgisi olan diğer erkek sahabelerden soramaz mıydılar? Eğer bu gibi hususlar düşünülse asıl maksatlarının bir şeyi sormak değil, Peygamber eşlerine iftira etmek olduğu kolayca anlaşılır. Şimdi bu tür rivayetlerinden başka örnekler verecek olursam:

63- ........... Bize Mâlik, Hişâm’dan; o da babası Urve’den; o da Peygamber’in zevcesi Âişe’den haber verdi (şöyle demiştir): Peygamber (S ) cünüplükten yıkandığı zamân ellerini yıkamaktan başlardı. Sonra namâz için ab dest alır gibi ab dest alırdı. Sonra parmaklarını suya daldırır ve onlarla saçlarının diplerini hilâl lardı. Sonra iki eliyle başı üzerine üç avuç su dökerdi. Ondan sonra suyu bütün bedeni üzerinden akıtırdı. (Buhari, Kitâbu’l-Gusl C.1 H.1 S.370, Ötüken 1987 )

64-.............. İbn Abbâs’tan; o da Peygamber’in zevcesi Meymûne’den tahdis etti. Meymûne (R ) şöyle demiştir: Resûlullah (S ) yalnız ayaklarını yıkamayarak namâz için ab dest alışı gibi ab dest aldı. Bacak aralarını ve oralarına isâbet eden yıkanacak şeyleri de yıkadı. Sonra kendi üzerine su döktü. Sonra ayaklarını yerinden ayırıp yıkadı. Onun cünüplükten dolayı yıkanması işte budur. (Buhari, Kitâbu’l-Gusl C.1 H.2 S.370, Ötüken 1987)

65-............ Bana Eflâh, el-Kaasım’dan; o da Âişe’den haber verdi. Âise (R ): Peygamber (S ) ile ben bir kaptan yıkanırdık, ellerimiz, o kabın içinde gidip gelirdi, demiştir. (Buhari, Kitâbu’l-Gusl C.1 H.14 S.377, Ötüken 1997)

66-............ Bize Şu’be, Hammâd’dan; o da babası Urve ibn Zubeyr’den; o da Âişe’den tahdis etti. Âise (R ): Resûlullah (S ) cünüplükten dolayı yıkandığı zamân ellerini yıkar idi, demiştir. (Buhari, Kitâbu’l-Gusl C.1 H.15 S.377, Ötüken 1997 ) 
 
Böylece yıkanan bir kimsenin ellerini de yıkadığını öğrenmiş olduk, bu bilgi kaybolsaydı halimiz nasıl olacaktı. Elleri olup ta, elini yıkamadan vücudunu yıkayan tek bir insan var mıdır veya üç avuç suyla yıkanmak nasıl mümkün olur? Maksatları iftira etmek değil mi, dillerine ne gelirse düşünmeden söylerler.

67-.............İbn Abbâs şöyle demiştir: Meymûne (R ) şöyle dedi: Ben Resûlullah için yıkanacağı suyu koydum. Kendisi elleri üzerine su boşalttı ve onları ikişer defa veyâ üçer defa yıkadı. Sonra sağ eliyle sol eli içine su boşalttı da bu su ile hayâlarını yıkadı. Sonra elini toprakla sürttü. Sonra ağzını çalkaladı ve burnuna su çekti. Sonra yüzünü ve ellerini yıkadı, başını da üç defa yıkadı. Sonra bedeni üzerine su döktü. Sonra yerden ayrıldı da ayaklarını yıkadı. (Buhari, Kitâb’l-Gusl C.1 H.18 S.378, Ötüken 1997 )

68-.............Bize A’meş, Sâlim ibn Ebi’l-Ca’d’den; o da İbn Abbâs’tan; o da Meymûne’den tahdis etti ki (o şöyle demiştir): Peygamber (S ) cünüplükten dolayı yıkandı. Şöyle ki: Eliyle hayalarını yıkadı. Sonra elini duvara sürttü. Sonra elini yıkadı. Sora namaz abesti gibi abdest aldı. Nihayet yıkanmasını bitirince ayaklarını yıkadı. (Buhâri, Kitâbu’l-Gusl C.1 H.13 S.376, Ötüken 1997 )

Burada da yıkanırken elleri duvara sürtüp duvarı kirletmeyi rivayet ediyorlar.

69-..............Bize İbrahim, o da Esved’den; o da Âişe’den (R ) tahdis etti ki (o şöyle demiştir): Ben, Peygamber ile birlikte her ikimizde cünüp iken iken bir kâbdan yıkanırdık. (Hayız olduğumda) O bana emrederdi, bende fûtamı bağlardım. Ben hayızlı iken Peygamber tenini tenime dokundururdu. Kazâ O (mescide) itikafta iken, ben de hayızlı olduğum hâlde başını (itikâf yerinden dışarıya) çıkarırdı da, ben de yıkar idim. (Buhari, Kitâbu’l-Hayz C.1 H.14 S.400 Ötüken 1997)

Bu rivayette de, Âişe’nin erkeklere sevişmeyi anlattığı iftirasında bulunuyorlar, aynı iftirayı ( aynı kaynak s.401 deki rivayetle) Meymûne hakkında uyduruyorlar. Aslında bu tür rivayetleri yazmak ağırıma gidiyor; yüzlerce senedir yazılıp insanlara anlatılan bu yalanları eleştirmek için, istemezsem de yazmak zorunda kaldım. Kitabın başında belirttiğim gibi, uydurmuş oldukları dört bin civarındaki rivayetlerini tekrarlar yapmak suretiyle 35647 rivayete çevirerek ciltler dolusu külliyat haline getirmişler. Bundan dolayı konuları anlatırken fazla detaylara girdiğim de zannedilmesin, konunun özünü bozmadan fazla detaylara girmekten kaçındım, yoksa merak edipte ortaya koydukları külliyata bakan bir kimse eleştiri konusu olabilecek daha başka birçok rivayet bulabilir, verdiğim tipik rivayetlerin az bir kısmı biraz benzer olmakla beraber tıpatıp aynı olmayıp içeriğinde konuyu ilgilendiren farklılıklar vardır. Onlar ciltler doldurdular, ben ise ciltlerle ortaya koyduklarını bir kitap halinde tam olarak ortaya koyup eleştirmeyi hedefledim, başardığıma da inanıyorum.
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
 
müslümanlar bir arada olmalı
 
Toptan Allah'ın dinine sarılmak budur. ayrı ayrı inançlarla bağımsız hareketlerle din olmaz.
İşiniz ve zamanınızı Allah'a adayın.
Nasıl?
 
Önce birbirimizi tanıyalım ve ne yapacağımızı öğrenelim. Sonrası kolay.
Allah yolu çizmiş zaten.
Ana Tema ne?
 
Malın ve canın Allahın bunu biliyorsun. Cennet karşılığında sattın sen onu... Şimdi malın canın ve kaybederim diye korktuğun eşin, işin, ticaretin, evin yurdun varsa sen uzak dur. Müslüman olunca sen de gel aramıza. Tek kural şu ki, adın kim olursa olsun müslüman ve kimle olursan ol müslümanlar toplumundansın. Cemaatin olamaz, örgütün olamaz.Tek başına karar veremez ve uygulayamazsın. Allahın dini için insan sözleri bağlayıcı değildir ve kur'an dışında kaynak olamaz.
Sonuç,
 
Bu site sadece müslümanlara açıktır ve adı müslüman olup kendi olmayanlarla bizim işimiz yok onlar da bizi rahatsız etmezlerse seviniriz...
 
Tam 42394 ziyaretçi (92669 klik) burdaydı!
kur'andan değerli okunacak ne var? O halde önce kur'an burada anlaşalım... Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol